Ecz. Erdal Kart
Eczacılıkta Kırılma Noktası: Yardımcı Eczacılık
“Bu yazı, bir serinin yalnızca ilk adımı. Amacım sorunu tek taraflı anlatmak değil; aksine, tüm tarafların sesini duyurabileceği bir platform yaratmak. Önümüzdeki bölümlerde farklı aktörlerle konuşacağız.
Sizlerin de görüşleri, deneyimleri ve önerileri bu köşenin en değerli parçası olacak. Lütfen yorumlarınızı, mesajlarınızı bekliyorum. Bir suçlu aramak değil derdim; yaşanan açmazı tüm boyutlarıyla ortaya koymak ve “Nasıl bir eczacılık sistemi mümkün?” sorusuna birlikte cevap bulmak.”
2012’de, eczacılık mesleğini “daha nitelikli, daha düzenli ve daha adil” bir yapıya kavuşturma iddiasıyla yola çıkılmıştı. O yıl getirilen düzenleme, “yardımcı eczacılık” adını taşıyordu. Sistemin temel mantığı gayet makuldü: Kazanılmış haklara dokunmadan, yeni mezun eczacılara bir tür intörnlük diyebileceğimiz mesleki deneyim kazanma dönemi sunmak; eczane açılışlarını ise belirli nüfus ve yer kriterlerine bağlayarak kontrolsüz çoğalmayı önlemek.
Amaç kaliteyi yükseltmek, genç meslektaşlara geçiş köprüsü kurmak ve sektörün uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamaktı. Teoride her şey güzeldi. Ama Türkiye’nin ekonomik gerçekliği, iyi niyetle çizilen bu rotayı hızla başka bir yöne sürükledi. Bugün geldiğimiz nokta, sistemin hem ruhunu hem dengesini kaybettiği bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Ülke ekonomisi daraldıkça eczanelerin kâr marjları eridi. Tam da bu dönemde, yardımcı eczacı çalıştırma zorunluluğu devreye girdi. Yasal olarak asgari ücretin 1,5 katı maaş ödenmesi gereken bu pozisyon, birçok eczane için “katlanılması gereken bir maliyet” haline geldi. Küçük ölçekli işletmeler, zaten ayakta kalmak için uğraşırken bir de bu ek yükle karşı karşıya kaldı. Sonuçta yardımcı eczacılar, eczanelerde mecburiyetten istihdam edilen personel konumuna düştü.
Yeni mezun bir eczacı, yardımcı eczacılık dönemini tamamlasa bile önünde aşılması zor engeller buluyor: 3500 nüfus kuralı, merkezi yer tahsisi ve mesleki puan sistemi. Eczane açmak artık hayal değil, istisna haline geldi. Öte yandan, kamudan emekli olup açma hakkı kazanan eczacılar üzerinden yapılan devir işlemleri, sistemin ruhuna aykırı bir şekilde devam ediyor. Bu durum, “kurallar herkes için eşit işlemiyor” algısını derinleştiriyor ve meslek içinde “eski-yeni” ayrımını keskin bir gerilime dönüştürüyor. Genç eczacılar haklı olarak soruyor: “Biz neden bu kadar beklemek zorundayız?” Devlet, eczacılıkta yeni istihdam alanları yaratmakta yetersiz kalırken, öte yandan fakülte kontenjanlarını artırmaya devam ediyor. Her yıl binlerce yeni mezun, diploma elinde geleceksiz kalıyor. Yardımcı eczacılık, başlangıçtaki “öğrenme ve köprü” misyonundan uzaklaşıp birçok genç için “geçici ve güvencesiz bir durak” haline geldi. İş bulanlar düşük ücretle yetinmek zorunda kalıyor; bulamayanlar ise başka sektörlere yönelmek durumunda kalıyor. Bu, sadece bireysel trajedi değil; toplum sağlığı için nitelikli eczacı yetiştiren bir mesleğin geleceğini tehdit eden yapısal bir sorun.

Belki de en acı veren boyut bu: Eczane devir ve ruhsat bedelleri öyle yüksek seviyelere ulaştı ki, meslek artık sermaye gücü olmayan gençlerin erişemeyeceği bir alana dönüşme riski taşıyor. Başarılı, çalışkan ama maddi imkânı sınırlı bir genç eczacı, kendi eczanesini açma hayalini rafa kaldırmak zorunda kalıyor. Eczacılık, yavaş yavaş “aile mesleği” veya “sermaye sahiplerinin tekelinde” bir yapıya evriliyor. Bu, mesleğin toplumsal tabanını daraltıyor ve uzun vadede kaliteyi de olumsuz etkiliyor.
Bu yazı, bir serinin yalnızca ilk adımı. Amacım sorunu tek taraflı anlatmak değil; aksine, tüm tarafların sesini duyurabileceği bir platform yaratmak. Önümüzdeki bölümlerde farklı aktörlerle konuşacağız.
Bir yeni mezun yardımcı eczacıya soracağız: “Bu sistem size ne vaat etti, ne verdi? Gelecekten umudunuz var mı?”
Deneyimli bir eczane sahibine soracağız: “Zorunlu istihdam sizin için sürdürülebilir mi? Genç meslektaşlarınızdan ne bekliyorsunuz?”
Belki bir fakülte dekanına, belki bir sendika temsilcisine, belki de karar vericilere uzanacağız.
Sizlerin de görüşleri, deneyimleri ve önerileri bu köşenin en değerli parçası olacak. Lütfen yorumlarınızı, mesajlarınızı bekliyorum. Bir suçlu aramak değil derdim; yaşanan açmazı tüm boyutlarıyla ortaya koymak ve “Nasıl bir eczacılık sistemi mümkün?” sorusuna birlikte cevap bulmak.
Çünkü eczacılık, toplum sağlığının en kritik taşlarından biri. Bu taşın altında kalmak yerine, onu daha sağlam bir temele oturtmak için geç değil. Tüm eczacıların sesiyle birlikte, ben de elimi bu taşın altına koymaya hazırım.
DEVAM EDECEK...
İLETİŞİM:
eczerdalkart@gmail.com